1 Şubat 2015 Pazar

Ahmet Ümit ve Beyoğlu Rapsodisi

Ahmet Ümit sevdiğim yazarlardan biridir. Güzel ülkemin polisiye tarzda yazan ender kalemlerinden biri olması, sevmem için yeterlidir. Üç yüz sayfayı bir iki kahramanın aklından ve gönlünden geçen mahrem düşüncelerle dolduran kitaplardan ziyade olaylar ve hareketlerle süsleyen yazarları daha çok seviyorum demek ki.

Beyoğlu Rapsodisi de fena değildi. Ölümsüzlüğün ardından koşarken ölümün kucağına düşmek bu olsa gerek. Gerçeklerin sisler ardına saklandığı satırlar arasından gerçeğe ulaşmak, okuyucuya tanınmamış ve okuyucu seyirciden öteye geçememiş.

Hatta diyebilirim ki gerçeğin kapısını da - olur ya bir münasebetsiz yanlışlıkla önceden keşfeder diye- sıkı sıkıya kilitlemiş.

Son üç sayfaya varmadan gerçekleri sezemiyorsun bile. Bu ketumluğu, yazarın kaleminin eşsizliğine yormayın sakın. Kasıtlı olarak gerçekler gizlenmiş bence. Ve beni asıl vuran yeri son sayfasında Agatha Christie nin beğenerek okuduğum romanlarından biri olan "Richard Akyord Cinayeti" ne bağladığı cümle oldu. Bu satırı okuduktan sonra başımı kitaptan kaldırıp avizei seyrettim bir süre. Hakikaten bu tarzın bence en güzel kalemi Agatha Christie' dir. Söz konusu kitabını okuduğumda ve katilin doktor olduğunun sizintiları sayfalardan damlamaya başladığında "Tabi yaa.." demiştim kendi kendime. Daha dikkatli okusaydım katili daha önce yakalayabileceğim ip uçları vardı çünkü.

Beyoğlu Rapsodisini okuduğumda ise dudaklarımdan sadece "Hadi yaa..." nidası kırık bir gülümsemeyle beraber döküldü.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder